29 Mayıs 2010 Cumartesi

HİÇ

  anne kocasından habersiz yeni bir elbise almıştı belki de kocasının çok beğenmeyeceği. odasına gidip gardoroptan aldı elbiseyi. aynanın karşısında uzun uzun kendi üstüne tutarak baktı hem kendine hem elbiseye.
sonra tekrar gardoroba kaldırırken kocası girdi odaya. usulca bir sesle sordu "canım ne yapıyorsun?".kadın titreyen bir ses ve hızlanmış nefesiyle sadece "hiiiiç" diyebilmişti ancak.

  çocuk annesinden habersiz bi kedi seviyordu bahçede. annesi birden bağırdı ve sordu "ne yapıyorsun sen orada?". çocuk bilemedi ne yapacağını ve korktu hem de çok fazla. titreyen sesi ve hızlanmış nefesi sadece "hiiiiç" demeye yetebilmişti ancak.


  çocuk, sevgilisi ile oturmuş bi bankın üzerinde konuşuyorlardı. bir ayrılık konuşmasıydı bu. nasıl olduğunu anlamıyordu ikisi de ama bir şekilde ayrılığın eşiğine gelmişlerdi. paylaşacak birşeyleri kalmamıştı belki ya da neleri paylaşabileceklerini bilmiyordu ikisi de. çocuk son bir ümitle sordu sevdiği kıza "gerçekten artık sevmiyor musun beni?". güzel kız titreyen sesi ve hızlanmış nefesi ile "hiç" diyebiliyordu ancak.

  neydi allah aşkına bu "hiç". var olmamak mı ya da var olduktan sonra yok olmak mı. ne zaman kullanıyoruz bu kelimeyi. var olmayan birşeyi anlatırken mi. var olduktan sonra bir şekilde kaybettiğimiz birşeyi anlatmak için mi. belki de en acıklısı var olan birşeyi yok gibi göstermek için mi. bu kelimeyi kaldırsak ne güzel olurdu dilimiz. böylece kimse var olan birşeyi yok gibi göstermek için uğraşmazdı.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder